Depresyon Tedavisi
Depresyon, çöküntülü ruh hali ile beraber bazı fiziksel belirtilerin üç haftadan daha fazla devam etmesidir. Bedensel belirtilerden uyku bozukluğu -aşırı uyku veya uykusuzluk, uykuya dalamama, sık uyanma veya sabah erken uyanma- iştah bozukluğu -iştahsızlık veya aşırı yeme- yorgunluk -özellikle yorgun uyanma-, dikkat kaybı, unutkanlık gibi belirtilerin; içe kapanma, insanın kendisini izole etmesi, kişisel bakımdan uzaklaşma ve intihar düşünceleri gibi zihinsel belirtilerle ortaya çıkması halinde konulabilecek bir teşhisdir.
Depresyonun yüzde 90’ı hafif ve orta şiddetlidir ve ortalama ömrü 9 aydır.
“Bugünün endişesi yarının depresyonudur.” sözünden anlaşılacağı gibi kişileri, endişeli düşünce yapısına daha yatkın yapar.
Depresyon döngüsünü anlamamız için kısaca uyku döngüsünden bahsedelim… Her gece gözümüzü kapadığımızda uyku döngüsü başlar ve bu döngü dört bölümden oluşur. REM (rapid eye movement- hızlı göz hareketleri) uykusu depresyonda önemli rol oynayan bölümdür. Normalde REM uykusu, uyku bölümünün dörtte birini kapsar. Beyin REM uykusunda çok aktiftir. REM uykusundaki beyin dalgalarının görüntüsü uyanıklıktaki beyin dalgalarına benzer. REM uykusunda beyin, günlük yaşamınızda ifade edemediğimiz duyguları nötralize eder.
Endişeli bir yapınız varsa ve yaşamınızda bir dönüm noktası yaşıyorsanız -bu genellikle kayıp duygusudur- endişe seviyeniz çok artar. Beyninizin REM uykusundaki yükü artar ve bu artmış endişeyi beyninizin nötralize etme süresinde de artış olur.
REM uykusu uzar, uyku döngüsünün dörtte birinden fazlasına taşar ve bu aktivite sizin sabah yorgun ve bitkin uyanmanıza sebep olur. Yorgun uyandığınızda kendinizi daha endişeli bulursunuz. “Ben bugünü bu yorgunlukla nasıl çıkaracağım?” sorusu zihninizde canlanır ve depresyon döngüsü hız kazanmaya başlar.
Bu durum bize çözüme giden yolu gösterir. Eğer problemi net bir şekilde biliyorsanız, çözüm karşınızda demektir. Depresyonda da asıl problem, endişeli düşünce yapısının zeminde yer aldığı bir kişide yaşadığı kayıp duygusunun REM uyku süresini uzatması ve kimyasal yani bedensel, zihinsel belirtilere yol açmasıdır.
Çözüm endişeyi ele almaktır. Sorun odaklı düşünce tarzından çözüm odaklı düşünce tarzına yöneltmek; siyah-beyaz, ya hep ya hiç düşünce tarzından arınma sağlamaktır, yani terapi programlarıdır.
37 yıllık hekimlik yaşamımda, depresyonda ilaçların yerinin son derece kısıtlı olduğunu gördüm. Antidepresan ilaçları çocuklarda kullanamazsınız, kullanmamalısınız. Prospektusları okumanızı tavsiye ederim. Yaşlılarda ilaç etkileşimleri ve yan etkiler, baş edilmesi zor tıbbi sorunlara sebep olabilir. Geriye sadece orta yaş grubu kaldı. Orta yaş grubunda da bu ilaçların başarısı -ki başarı denebilirse- yüzde 30’dur. Başarı diyemiyorum çünkü hastanın düşünce tarzında, problem çözme yetisinde bir değişiklik yapmadığımız sürece kalıcı sonuçlara ulaşmak düşük ihtimaldir.
Ayrıca anti depresif ilaçların yan etkileri kimi zaman depresyon belirtilerinden daha zor baş edilebilir olabilir. Bu ilaçlarla belirtileri baskılarsınız ve seratonin seviyesindeki artışla uyku döngüsünde düzelme olabilir, ancak bu geçici düzelme ilaçlar bırakıldığında yerini daha derin bir depresyona bırakabilir.
Depresyonda ana problem seratonin seviyesindeki azalma değildir. Seratonin seviyesinde düşmeye sebep olan, endişeli düşünce yapısıdır. Antidepresan ilaçların kaçınılmaz olduğu durumlarsa nadirdir, ayrıca terapinin ilerleyen zamanlarında azaltarak kesilmelidir.
Eğer yıllardır ilaçlarla depresyon tedavisi görüyorsanız, her gittiğinizde ilaç dozu artırılıyor veya başka bir ilaç ekleniyorsa ve siz hala depresyondan kurtulmamışsanız, bir şeyler gereği gibi yapılmıyor olabilir mi?
Depresyonun genetik olmadığına dair çalışmaların sonuçları, dünyanın dört bir yanından elimize ulaşırken, depresyon kaderiniz olabilir mi?
Human Givens Enstitüsü’nün 2000 hasta üzerinde yaptığı araştırmada, 1958 yılında doğup 30 yaşına gelenlerdeki depresyon oranı ile 12 yıl sonra 1970 yılında doğup 30 yaşına gelenlerdeki depresyon oranı karşılaştırıldığında, 1970’te doğanlarda depresyonun iki kat fazla görüldüğü gösterilmiştir. Bu kadar büyük bir artışın genetik olabilmesi için yüzyıllar gereklidir.
Peki, 12 yıl gibi bir sürede nasıl iki kat artmış olabilir? Yaşamımızda strese düşen payın gittikçe artması ve stresle baş edebilme becerimizin aynı hızda artmaması, bu sorunun cevaplarından biridir.
Depresyonunuz çocuklarınıza genetik olarak aktarılamaz ama endişeli düşünce tarzınız çocuklarınız tarafından modellenebilir. Bu da onları depresyona daha yatkın yapabilir. Çocuklarınızı bu problemden korumak istiyorsanız kolları sıvayın, iş sizinle başlıyor. Yaşama sorun penceresinden bakış açınızı çözüm penceresine çevirmeniz gerekiyor.
Peki, ilaçsız ve kalıcı olarak nasıl depresyon tedavi edilir? Bu terapi sürecinde endişenin azaltılmasını sağlayan tüm teknikler kullanılabilir. Terapinin başarısı kullanılan tekniklerin çeşitliliği ile artar.
Kliniğimizde depresyon hastalarına genelde ve öncelikle, farkındalık terapisi ile başlayıp, sonrasında konuşma terapisi, EFT(emotional freedom technique), travma terapisi teknikleriyle devam ederiz. Burada hastanın hangisine ihtiyacı olduğu önemlidir ve terapilerde bunun teşhisini yapıyoruz. Hastanın ihtiyacına göre bu teknikler değişik kombinasyonlarla kullanılır. Bu terapi süreci 6-8 seans arasında sürer ve kalıcı olarak başarı sağlamasını hedefleriz.
Evet, kısacası emek ister. Sonuçlarsa bu verdiğimiz emeğe değer. Bu süreçte endişeyi azaltarak uyku döngüsünü düzeltiriz ve iyileşme ivme kazanmaya başlar. Hastamıza günlük bazda ve giderek artan gündelik aktiviteler veririz.
Her seansta o seansta karşılaştığımız noktaya destek vermesi için dinletilerimizden veririz.
7-11 nefesini öğretip, sabah ve akşam 2-3 dakika yaptığında endorfin seviyesinin artıracağını ve bunun nasıl bir faydası olduğunu öğretiriz. Omega-3 ve D vitaminin önemini vurgularız.
Bu terapi tekniklerinin kullanılmasıyla kişinin düşünce yapısında önemli ölçüde değişiklik yaşanır. Bu dönüşümün tamamlanmasıyla ve oturtulmasıyla depresyon yaşamımızdan tamamıyla çıkar ve gider.
Bundan sonraki adım, sizin geçmişte yaşadığınız depresyon belirtierini yaşayan kişileri fark etmek, deneyimlerinizi paylaşmak ve onları yetkin ellere teslim etmektir.